21 Temmuz 2017 Cuma

Joseph Roth - İmparator Mezarlığı

Tersten başladım ya, Radetzky Marşı'ndan girmeliymişim. İki parçadan ikincisidir bu, aynı hataya düşmeyin. İlkini Can bastı galiba, bir de Aylak Adam.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Rusya'yla giriştiği mücadelenin sonlarına doğru monarşinin yıkılması, dünyanın gördüğü ilk büyük savaşta yenilen imparatorluğun içten parçalanması gibi tarihi bir arka planın önünde Franz Ferdinand Trotta'nın, monarşi yanlısı -anlatıcıya konan isimden belli- meşhur aile von Trottaların son evladının değişen bir toplum ve yönetim yapısıyla, kısacası tarihle yüzleşmesini izliyoruz. Kendisi ve ailesi monarşi yanlısıdır, dolayısıyla yabancı topraklarda bir yabancı haline gelmiştir. Üzerine bir de savaşa gitmiş, esir düşmüş ve yenilginin sillesini yemiştir. Eski çağın adamı, dünyanın en hızlı yüzyılına karşı.

Radetzky Marşı'nda anlatılmış, Franz'ın dedesinin kardeşi Solferino Savaşı'nda İmparator Franz Joseph'in hayatını kurtarmış, kendisine Solferino Kahramanı ünvanı verilmiş. Babası da azılı bir vatansever; Habsburg'u kurtarmak için mücadele ederken ABD'ye kaçıyor, orada zengin olup memleketine dönüyor ve Franz Ferdinand'ın yakın çevresinden arkadaşlar edinip Avusturya-Macaristan-Slav monarşisi hayali uğruna çalışıyor ama Franz Ferdinand'ın öldürülmesinden 18 ay önce ölüyor. Bizim Franz da annesiyle kalakalıyor. 1913 yılının Viyana'sında bohem yaşamın dibine vurmuş bir halde geleceği beklemekten başka bir şey yapmıyor, arkadaşları da kendi gibi. Kuzeni Joseph Franco'nun ziyareti, sınıflar arasındaki farkı belirlemesi açısından önemli. Bu kuzen, ailenin Slovenya'daki efsanevi köyü Sipolye'den kalan son miras olarak görülüyor. Avusturya'nın küçük Roma olduğu zamanlar; zenginlik Macaristan ve civarındaki ülkelerin sömürülmesinden geliyor ve kuzen bu parya sınıfın alnı ak bir temsilcisi. Franz, kuzeninin saatini ve yeleğini satın alıyor, arkadaşları da yeni yelekler ve saatler için kapora ödüyorlar. Kuzen de salak değil, bu parazit tayfayı iyi bir yoluyor ama o kadar aydınlanmamış olacak ki savaş çıktığında onların saflarında savaşıyor. Neyse, bu ileride. Bohem tayfadan biri de iyi giydiriyor, Slovenlerin temel haklarının sürekli tecavüze uğramasına rağmen hâlâ imparatorun doğum gününü kutladıklarını söylüyor. Sömürü Rusların bu kuzenlerini bağımsızlıklarına kavuşturmak için katakulliye girişmesine kadar sürecek.

Franz'ın arkadaşları hakkındaki düşünceleri ortaya çıkıyor, bu "dekadans" tavırların çiğliğinin farkında, onların sığ ve değersiz olduğunu düşünüyor. Onlardan kopması mümkün olmadığı için bu çarpık ilişkiyi sürdürüyor, Elizabeth'e duyduğu aşk konusunda kendisini suçlamalarından korksa da yapacak bir şey yok. Kutsal ilkelere karşı gönül işleri. Monarşinin aşk karşısında söyleyecek bir sözü yok.

Yahudiler. Kuzenin arkadaşı Manes Reisiger'in ziyareti sayesinde o zamanlar pozitif antisemitizmin asiller arasında benimsendiğini öğreniyoruz. Bu adam oğlunun konservatuvara alınması "gerektiğini" söyler, Franz bu kendinden emin tavrın hayranı olur ve bir arkadaşını devreye sokarak oğlanı istediği okula yollatır. Bu devreye sokulan burnu büyük arkadaş, Reisiger'in dobra davranışlarını görür ve adama karşı büyük bir saygı duyar, Polonyalı Yahudilerin teşekkür etmeyi bilmediğini, dünyanın ayaklarının altına serilmesi gerektiğini düşündüklerini falan söyler. Sanki kendine ait bir topluluktur Yahudiler, üzerinde tasarrufu var gibidir. İmparatorluğun yıkılması için bu çocuğun okuldan ayrılıp komünizm propagandası yaptığı zamanları da görecektir, çekecekleri acı çok. "Tanrıyı hissetmediğimiz için ölümü de hissetmezdik." (s. 31) Pek bir şey hissettikleri söylenemez, savaşa da böyle bir kaygısızlıkla gidiyorlar ama Franz ölümden korktuğunu itiraf ediyor, görünürde olmasa da içinde hâlâ uğruna savaşılacak bir şeylerin inancı var. Savaşın başlamasıyla birlikte özel hayatın kamunun bir sembolü haline geldiğini, böylece tehlikede olmasına rağmen özgür olduğunu söylüyor. Savaş bir amaç veriyor ve onu mutlu ediyor, asilliği gösterecek bir eylem. Diğeri de evlilik; ölümden korktuğu için Elizabeth'in babasının da onayını alarak kızla evleniyor. Ölümün korkunçluğu bir nebze azalmıştır böylece, yirmilerinin başındaki insanlar savaşa, evliliğe, yaşamlarını değiştirecek böylesi büyük atılımlar yaşamın ta kendisi olarak görülür. Bu coşkuyla birlikte Franz, kuzeni ve kuzeninin arkadaşı olan Yahudiyle birlikte savaşmak istediğini söyleyip arkadaşlarından ayrılır, "vals yapan arkadaşlar" birlikte savaşılacak insanlar olmaktan çıkmıştır artık, özgürlük bu ayrıcalığı sağlar.

Savaşın öncesindeki birkaç şeyi de söylemem lazım; Elizabeth eşini savaşa gönderdiği an ondan ayrılır, ölümün soğuk yüzünü öylesi yakınında hissetmek onun için her şeyi değiştirmiştir. Franz'ın aşkıyla birlikte kendisini büyüten ve cepheye doğru yola çıkmadan önce yanına gelen hizmetçisi Jacques da son nefesini verir, yıkılmak üzere olan bir imparatorluk gibi.

Savaş... Franz ülkesinin zayıflığını görür, esir düşer, Sibirya'ya gönderilir ve o çok sevdiği kuzeniyle, kuzeninin ait olduğu sınıfla kendisi arasındaki farkı görüp ondan uzaklaşır. Vatanını da kaybetmiş olur böylece; monarşinin birleştiriciliğinin hayali yıkılır. "Benim kuşağım lanetli bir kuşaktı." (s. 86) İnandığı değerlerin bir bir yıkıldığını esirlikten kurtulup memleketine döndüğü zaman görecektir. Eşiyle olan ilişkisi yıkılır, annesinin ölümüne şahit olur, oturdukları ev pansiyona döner, ekonomik anlamda yolun sonu görünür. Elinde hiçbir şey kalmaz, en son kahraman atasının mezarı başında huzur bulmak ister ve "İmparator çok yaşa!" diye bağırır ama oradaki rahip tarafından hemen susturulur. Alman halk hükümeti kurulmuştur, imparatorlar mezarlıkta zincirlenmiştir. Franz, halk hükümetinden şunu anlar: "Sanki sevdiğim kadın, çocuk yapmak için bana asla ihtiyacı olmadığını, bunu kendi başına da yapabileceğini, hatta yapması gerektiğini söylüyordu." (s. 144) Gücü kaybeden, kitlelerin üzerindeki tahakkümünü yitiren herkesin düşüncesi.

Tarih bilgisi gerekir, biraz araştırmanın ardından okursanız daha iyi olur. Bir de can sıkıcı boyutta olmasa da hatalar vardı, "nüfuz" yerine "nüfus" yazılmış falan. Fiil çatısından kaynaklı anlatım bozukluğu falan. Neyse, Joseph Roth gerçekten iyi yazar, bu da iyi bir roman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder