8 Ağustos 2017 Salı

Jorge Luis Borges & Adolfo Bioy Casares - Olağanüstü Masallar

Kabus. Borges'in kabusları, uykusuzluk durumlarının uzantısıdır. Olması gerekenin bir türlü olamaması, başka türlü olması, olma türlerine açıklığı anlamımıza bürüttüğümüz dünyayı teşkil eder. Zaman bükülür, kendine veya bir diğerine eklenir ve döngüler oluşur, minik veya devasa. O kadar devasa olur ki sonu yoktur, sonunun olmasının bir önemi de yoktur. Sonsuzlukta geleceğin anısı ve geçmişteki umut birdir. "Bu antoloji bir ana metaforlar, retrospektif kehanetler (Borges'in 'kehanet bellek'i'), olumlu ve olumsuz anıştırmalar antolojisidir de. Çevrimsel bir şekilde birbirlerini kopyalarlar, daha önce aynı şekilde kopyalanmışlardır ve Borges ile Bioy okumalarında onlarla coşkunluk içinde karşılaşıp -burada ve eserlerinde- onları bizim için yinelerler." (s. 6) Yinelemeler farklı masalların içine yerleşir, olan olana dönüşür ve ölümden kurtulunur, tekrarlanan bir şey nasıl ölebilir ki? Ön sözü yazan Anthony Kerrigan, bize bırakılan zaman olduğumuzu söyler, geçmiş ve gelecekle birlikte. Augustinusçu bir şimdilik hali. Şimdinin çeşitlemeleri bir şekilde kayboluş veya ölümle noktalanıyor, şu anın geçip gitmesinin ağıtını mı simgeler, metafor mudur? Waking Life'ı izlediniz mi? Sonda, pinball oynayan adamımız şimdilik, ölüm, Philip K. Dick ve başka şeyler hakkında uzun uzun konuşur ve sanırım Borges'in değişimlerine, aynalarına ve öz çoğaltımına -diyeyim, uydurdum- en yakın görüşlerden birine sahiptir. İzleyin, çok iyi.

Borges ve Casares'in son derece naif ve ser verip sır vermeyen temennisi: "Ey okuyucu, biz, bu sayfaların bizi eğlendirdiği gibi seni de eğlendireceğine inanıyoruz." (s. 13) Düşünmekten eğlenmeye vakit kalırsa...

Dünyanın her köşesinden masalları derlemişler, belli izlekler oluşturmuşlar ve ortaya müthiş bir antoloji çıkartmışlar. Hikâyeler birbiriyle gerçek bağlar kurabilecek kadar bakışımsızdır ama kolektif bilinç(altı) iyi iş görüyor ve rüyaları birbirine iliştirebiliyor.

Ölüm Hükmü: Aynalar için düşlerden daha iyi bir ikamet yok.

İmparator, düşünde kendisine niyaz edenin bir ejderha olduğunu ve Bakan Wei Cheng tarafından başının kesileceğini söyler. Ertesi gün imparator, bakanını satranç oynayarak oyalar ve ejderhanın canını kurtardığını düşünür. Oyun o kadar uzun sürer ki bakan uyuyakalır, iki yüzbaşı ortaya çıkarak imparatorun ayaklarının dibine bir ejderha başı fırlatırlar, gökten düştüğünü söylerler. Bakan da o sırada uyanır, düşünde böyle bir ejderha öldürdüğünü gördüğünü söyler.

Ogrelerin Yok Edilmesi: Bengal masalı. Prensese sırrı açan ogre, kahramanın ortaya çıkıp ölümlerine yol açmasına kadar sözün tek bir sahibi olduğunu düşünüyordu ama prenses mutlaka bir kahramanı da yanında taşımalıdır, dünyasının bir bölümünü onunla paylaşmalıdır ve kendine ait hiçbir şey kalmamalıdır. Tahakkümün sihri yok edişi.

Karşılaşma: Sevgi. Evlenmek isteyen çift kavuşamaz, adam sevdiğinin başkasıyla evlendiğini görmemek için yollara düşer ve kısa bir süre sonra, sevdiği karşısına çıkar. O da kalamamıştır, adamın peşinden gelmiştir. Çocukları olur, yıllar boyunca mutlu mesut yaşarlar ama kadın hükümdar babasının yanına dönmek ister, dönerler. Görülür ki kadın yıllardır komadadır, düşlerinde düşmüştür yola. Hayalle gerçek sarılır, tekilliğe döner. Güçtür bu; ruh öyle bir ıstırabın içine düşer ki paralellerden, aynalardan birini çekip kendine uydurabilir.

Fotoğrafta yer almayan bir tane daha: Bir kişi bir masal yazıyor -masal yazmak büyük küstahlık gibi geliyor bana, daha doğrusu yazılmış onca iyi örneği olmasına rağmen en iyilerinin yaşamın orta yerinde doğan, yazıya geçirilmeyen türden olduğunu düşünüyorum- ve masal durduğu yerde ilerliyor, karakterler düşünülmeyen şekillerde davranıyor, bazılarının varlığından şüpheye düştüğü de ihtimal dahilindedir. Sonuçta bu karmaşanın içinde yazar, kendini masalın kişilerinden biri haline getiriyor, gerçek yaşamdan bir farkı kalmayan masalın gerçek karakterlerinden biri oluyor. Üldes bu mevzuyu sevebilir.

Chuang Tzu: Chuang Tzu düşünde bir kelebek olduğunu gördü ama düş gören bir kelebek olmadığından emin değildir, ne de insan olup bir kelebeği düşlediğinden. Dünyalar arasındaki geçiş sert; varlık sadece bilincini kavrıyor da ötesi karanlıkta kalıyor. Kralın Vaadi da böyle bir karanlığın içinde geçer; iki kardeş yıllar sonra düşman olarak karşılaşır ve kimliklerini açık etmeden isteklerini söylerler, uzlaşamazlar ve savaşta birinin canı alınana kadar birini diğerinden ayıracak farklılıklar ortadan kalkmıştır, dünyevi farklar tinselliği hiçbir şekilde desteklemez.

Yapıt ve Şair: Hindu şair Tulsi Das, Hanuman ve maymunlar ordusu hakkında bir şiir yazdı, yıllar sonra hükümdar tarafından hapsedildiğinde onu kurtarmaya gelen bu ordu oldu. Mitlerin gerçeklik payı gerçekliğe yer bırakmayacak kadar az olabileceği gibi uzak, unutulmuş zamanların yaşanmış gerçekliğinden ibaret olabilir.


Oyunun Gölgesi: İki kral satranç oynarlar. Dışarıda kılıçlar parçalanır, savaş çığlıkları her yeri doldurmuştur. Akşama doğru krallardan biri mat olur ve kralın her yeri kana bulanmış habercisi gelip savaşın kaybedildiğini söyler.

Biz bunu izledik, çocukluğumuzda okumuş kadar olduk.


Hatta bilmeden kolektiviteye hizmet etmiş olabilirim; 2000'lerin başında kafeyi kapatıp saatlerce oynadığımız sırada şehirlerimi aynı biçimde kurardım ve dev haritalarda kopyalardan oluşmuş birçok krallığa hükmettiğimi düşünürdüm; her birinin merkezinde ben varım, kendimi o kadar çok çoğaltmışım ki aynı anda bin emir birden verebiliyorum, tek bir ben içinde oncası.

Tanrıların varlıkları, duvarları olmayan labirent olarak çöl, kilimlerdeki modellerin kitaplara tek bir izlek olarak yansımaları, masaldan doğan masallar... Sonsuz bir yansıma.

Baskısı tükenmiş, fahiş fiyatlara satılıyor. Bulursanız alın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder