7 Ekim 2017 Cumartesi

Bohumil Hrabal - Sıkı Kontrol Edilen Trenler

II. Dünya Savaşı sırasında trenler. Almanya tokatlandıktan sonra, savaşın sonu yaklaşmışken mühimmat yüklü bir trene sabotaj. Hrabal'ın renkli karakterleri olabildiğince komik ve bombacı. Olaylar da bir garip; cinsel münasebetin en harlı anında odanın, sokağın, göğün aydınlanması her şeye rağmen yaşamın kutsanışı gibi gözüküyor, gerçekte Dresden bombalanıyor. Dresden yanıyor, tarihin en acı toplu katliamlarından birinde insanlar önce yanarak sonra boğularak ölüyor. Vonnegut'ın mezbahada hayatta kalışını düşünüyorum, üzerinde binlerce insan ölürken o aklının son kırıntılarını korumaya çalışıyordu. Hrabal da uzaktan görüyordu olanları.

Miloş, belki kondüktör. Almanlar hava gücünü yitirdi, ondan bahsettikten sonra düşürülen bir Alman uçağını anlatır. Uçak düşer, Çekler uçağın başına üşüşür, parçaları alırlar. Ölü pilotla yüzleşilir, belki ilk kez bir ölü görülür, bu geçilesi. Asıl önemli olan anlatıcının katmanlarını araladığı hikâyesi. Dede ve dedenin dedesiyle alakalı mevzular var, ben babayı anlatacağım. Baba uçağın bir parçasını alır ve hurdaları koyduğu depoya bırakır. Sonra bir parça daha almak ister, alır, depoya koyar. Depodaki eşyalardan yeni uçaklar yapılabilir. İlginç bir şey; yedek parçaya ihtiyaç duyanlar babaya gelir, baba her şeyin yerini ezberlemiş gibidir, birkaç saniye içinde gereken parçayı satar. İstifçiliğin yararları yok değildir ama en büyük zararı sanırım dünyayı kasıp kavuran savaşlara yol açmasıdır. Zira Avrupa'nın dinlerce, dillerce, pek çok kalemce anlatılan parçalı yapısı denge bozulmasına gelemez. Öfkenin birikmemesi herkes için hayırlıdır. On kömür madeniniz varsa beşini kardeşinizle paylaşınız.

İlk büyük savaşta Alman tanklarını telkin yoluyla durdurmaya çalışan hayalperest atayı da anmadan olmaz. Başı koptuğu gibi tankın paletine yapışmıştır, böylece dünyayı ileri ve geri, aşağı ve yukarı zıtlıklarıyla görebilmiştir. Tankları durdursa bile başarılı olamayanı vardır, Çin'de yaşamıştır ve elindeki torbalarla onca tankın önünde durabilmiştir, evde eşinden yediği paparayı hayal etmek dahi istemem ama kalabalığa ateş açılmama ihtimalini doğurmak uğruna aile saadeti feda edilebilir. Sonuç olarak doğaüstü bir hadise gerçekleşmediği sürece savaşlar yaşanacaktır. Hrabal savaşı yaşanmamış kılmak istiyor olabilir mi? Mailer'dan Heller'a onca yazar, savaşı kopuk uzuvlardan absürt saçmalıklara kadar pek çok yönden ele almıştır ama Hrabal kadar mizahi bir şekilde anlatanı var mıdır, bilemiyorum. Bir geçmişlik, kurşuna dizilmeden öncesinin son esprisi... Savaş aslında komik bir şeydir, kim insanların bu kadar aptal olabileceğini tahmin edebilirdi ki?

Kont Kinsky'nin atları Liverpool'da milyonlar kazanınca soylu adam sinema salonları, tiyatrolar yaptırdı ama yapılar bitmedi, tahıl ambarlarına dönüştü. Adı Liverpool olarak kaldı. İstasyon buranın hemen önündeydi. Müdür ve daha da müdür arasında en ilginci sanırım müdür. Nürnberg güvercinlerinden oluşan bir ordusu var, kuşları seven bir adam. Hitler Polonya'yı alınca bu kuşları salıp Polonya güvercini getirtecek kadar incelikli. Kontes kendisiyle selamlaşırken elini güvercinlere uzatır, öylesi sever kuşlarını. Şef Hubiçka da bir diğer fantastiktir; popozella ve memezellaları pek sever, tercihini yukarıdan veya aşağıdan gördükleriyle yapar. Bu hobisi bir yana, seviştiği sekreter Zdeniçka'nın poposunun her yerine istasyonun damgalarını basması da kadın figürünün bürokratik çıkmazlarını simgeler. Simgelemez, can sıkıntısından saçmalıyorum.

Böyle bir dünya saçmanın yanında ne olur, Almanların yolladığı müfettiş mekanı basar ve huzur kaçırır, Hubiçka'ya okkalı bir ceza sallar ve Çeklerin gülen hayvanlar olduğunu söyler. Çok komik bir adamdır, alnında bir delik olduğu zaman. Başka, sabotaj yapılacak demiştim. Komikliklerle savaşın trajedisi iç içe geçmiştir, eyleme geçen karakterlerimizi yadırgamayız, yaptıkları bir oyun gibi gelir veya oyun -saçma vs.- olarak görülenler dibine kadar ciddidir. Sonuçta trene saldırı düzenlenir, bir Alman askeri Miloş'u vurur, adamımız da Alman askerini vurur ve üzerine düşer. Miloş askeri karnından vurmuştur, acı ve ağır bir ölüm askeri beklemektedir ama çocuk bir türlü ölmez, Miloş adamı kan dolu ayrıntılarla öldürür, şakadan kan ve kemiğe geçmek şok edicidir ama savaş zaten böyle bir şeydir, Miloş kardeş noktayı koyar: "'Evinizde oturup kalsaydınız ya götünüzün üstünde...'" (s. 90)

Filmi de efsaneymiş bunun, yarın izlerim. Hrabal'ın Kitabı'yla kıyısından yakalamıştım, bununla birlikte elde var bir. Gürültülü Yalnızlık yok, bulunamıyor. Dedalus basarsa basar, öbür türlü zor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder