6 Ekim 2017 Cuma

J. G. Ballard - Süper Kent

Ballard gerçeği uzak galaksilerde aramanın lüzumsuz olduğunu, geleceğin çoktan geldiğini söylüyor. Gelecek ayağınıza geldi, Süper Kent emrinizde. Virüs gibi yayılmayı bekleyen bir distopya çokuluslu şirketlerin devletleştiği ve toplumsal normları belirlediği zamanlara egemen olabilir. Ne olacağını bilemiyoruz, Ballard ucunu açık bırakmış bu kez. Zincire son bir halka eklenmiş olabilir veya sistem çökmeye yakındır, paranoyak okur için ihtimaller var.

Paul Sinclair tipik bir Ballard karakteri; öncelikle sakat. Pilotluğunu yaptığı minik uçağı yere çakılınca dizinden ameliyat oluyor, çiviliyorlar bacağı. Gelsin ağrı kesiciler, gitsin keyif verici maddeler derken Ballard romanında karakter olmak için azami şart sağlandı. İkincisi, adamın sahip olduğu acayip derecede berrak bir karakter analizi becerisi. Birinin ayakkabısının üzerindeki tozdan nerede ne kadar süre boyunca bulunduğunu ve bunun sebebini çıkarabilir, en ufak bir bakışmadan artta yatan duyguları ve bilinmeyen olayları çıkarabilir. Sosyal becerisi kuvvetli ve eski dünyanın ahlaki değerlerini nispeten taşıdığı için virüs içinde virüs olma özelliğine sahiptir, gerçi büyük bilmeceyi çözmesi için zaman geçmesi gerekti ama karakter sayısı artıp gizemin katmanları koyulaşınca, kendi hayatı da yozlaşmaya meyledince doğal.

Jane Sinclair, Paul uçak kazası yapıp hastaneye yattığı zaman tanıştığı genç doktor, hippi. Anlık tepkilerle hayatını biçimlendiriyor, Paul'le evlenmesi de böyle bir anlık kararın sonucu. Hippi deniyor ama sanırım olumsuz anlamıyla kullanılıyor kelime, kendisi pek politik değil ve Eden-Olympia'da doktor olarak işe girdikten sonra bir önceki doktorun, İngiltere'den tanıdığı arkadaşı -ve sonradan öğrendiğimiz kadarıyla eski sevgilisi- David Greenwood'un başına ne geldiğini, neden kafayı yediğini ve hem arkadaşı hem de hastaları olan insanları neden tüfekle tarayarak öldürdüğünü pek düşünmüyor. Pimi çekilmiş bir el bombası, yıkıcı, isyankar bir okullu kız. Yaşamını biçimlendirebilmesinin ötesinde hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok, bu delik açma işinin de. Gizem, gizem olarak kalmalı ve yaşam devam etmeli, her şeye açık olarak. Jane deşici bir karakter değil, kendisine verilenle yetiniyor. Paul'le aralarında anlayışa dayalı, mülkiyet bilinciyle boğulmamış güzel bir ilişki var. Süper olanaklar sağlayan, her şeyin süper olduğu süper kentin ayrıcılığına karşı koyup koyamadıkları ayrı hikâye, biz bir katliamın peşine düşeceğiz ama şehirden bahsetmek lazım.

Silikon vadisi, son modelinden. Avrupa'nın teknoloji ve şirket merkezi olmaya aday. Üst düzey yöneticilerle, dünyanın en büyük şirketlerinin binalarıyla dolu. Her vadede toplumların kaderlerini belirleyen kararların birkaç dakika içinde alınabildiği bu yeni cennette belirlenmiş hayatlar yaşanıyor; beyaz yaka cennetinin çalışma saatleri, boş zaman aktiviteleri, besinleri, sporu, her şey önceden planlanmış, özgür irade belirli sınırlar içinde var olduğu sanılan bir tüketim coğrafyası. Roma'nın yeniden doğuşu; çekirge gibi ele geçirilen araziler, toplumlar ve sonsuz bir sömürü, minimum üretim. Generaller imparatorluğu hep daha fazlasını istiyor ve hukuku bu doğrultuda kuruyor, iç denetim mekanizması son derece kaypak, kolluk kuvvetleri Gökdelen'deki gibi yozlaştırılabilir ve kör. İçeride neler olduğunu içeridekilerden başka kimse doğru olarak bilmiyor. David'in kafayı kırmasına yol açan bu bilinmeyenler ama tam olarak ne?

Ballard pilot kimliğini Paul'e yansıtır ve adamı bir iki havacılık dergisinin editörü yapar. İngiltere'den Fransa'ya istilaya gelmiş gibidir ama Eden-Olympia çoktan istila edilmiştir, Afrikalılar ve Asyalılar hem üst hem alt sınıf olarak yeni dünyanın kalbinde konuşlanmıştır. Bir iki şiddet olayını görerek işkillenmeye başlar Paul, takım elbiseli tipler Afrikalıları dövmektedir ve cennetin güvenlik görevlileri güvenli bir mesafeden olanları izlemektedir. Dr. Wilder Penrose, Eden-Olympia'nın psikoloğu olarak her şeyden haberdadır ama finale kadar gerçek rolü ortaya çıkmayacaktır, sadece insanları normal tutmaya çalıştığını söyler ve Paul'le Jane'e kısa bir tur attırır, güvenlik şefi Halder'la tanıştırır. Halder, David'i başından vurup katliamı durduran adamdır, David'i çok sevmesine rağmen elinden başka bir şey gelmemiştir. Paul'e araştırmaları konusunda bir ölçüde yardımcı olur, olay yeri fotoğraflarını getirir ama her şey tekinsiz bir ortamda ilerlemektedir, Ballard huzursuz bir atmosfer yaratmada inanılmaz yeteneklidir, komşuların aşırı normal ve doğal -Jane banyo yaparken onu televizyon izler gibi izleyen çiftin hareketi doğaldır mesela- davranışlarının yanında havuzdaki su örümcekleri de oldukça rahatsız edici bir sembolizm taşır.

Jane yavaş yavaş kopar, kopmaya meyillidir. Uyuşturucuya batar, nüfuzlu komşularla cinsel münasebetler kurar derken Paul'le aralarındaki sevgiyi yıkmadan o dünyaya çekilir. Bu yıkmadıkları sevgi sayesinde hayatı kurtulduğu söylenebilir ama burası sona kalsın, Paul'ün o dünyaya çok yabancı olan erdemi tekere çomak sokmasa asimile olma tehlikesi vardı ama kurtulduğu söylenebilir. Söylenebilir mi? Kimse güveneceğini bilmediği bir toplulukta öldürülenlerin eşleriyle, kardeşleriyle, şehrin güvenlik görevlileriyle ve üst düzey yöneticileriyle konuşan Paul, örüntüyü yavaş yavaş açığa çıkarır ve Penrose'un açıklamalarıyla birlikte nelerin döndüğünü sezgilerinin dışında mutlak bir gerçek olarak anlar. Herkesin herkesi gözetlediği, özgürlük yanılsamasının kusursuz olduğu bir dünyada hastalıklar artar, psikolojik rahatsızlıklar fiziksel nitelik kazanır ve şirketlerin kazancı sekteye uğrar. Bu noktada işin içine Penrose girer ve denetimli psikopati nam bir radikal tedaviye başvurur. Paryalar şiddete uğrar ve öldürülür, soygunlar yapılır, arabalar çalınır, bir sürü şey. Bunu işe yarayan bir sağaltım olarak görür Penrose ama insanların bayağılığa kapılmasıyla hayal kırıklığına uğrar, onun istediği ilkel benliğin bir kısmını tatmin edip düzenin sürmesidir, ilkelliğin benliği tamamen ele geçirmesi değil.

Paul titizlikle sürdürdüğü araştırmalarından, etrafındakilerin gizli itiraflarından sonra mevzuyu çözer. Bu bayağılık içinde güç sahibi olan adamlar uyuşturucu ticareti, çocuk pornosu gibi işlere girince David kafayı yiyip alayını indirmek ister ama durdurulur, sistemi kurtarmak isterken sistem için bir tehlike haline gelmiştir, dolayısıyla yok edilir. Romanın sonunda kendini David'in yerinde bulan Paul silahları yüklenip kafa tayfayı indirmek üzere yola çıkar, Halder'e teslim ettiği Jane'i kurtarmıştır ve bilinmeze gittiği noktada Ballard mevzuyu keser ki pek yaptığı bir iş değildir, kendi metinleri için ilginç bir son olmuş ama ben bunu şuna bağlıyorum ki kendisi de Penrose'un yapmak istediği temizliğe alet olduğundan sonu David'in sonu gibi olacak, yozlaşmış adamları temizledikten sonra ortadan kaldırılacak ve antivirüs olarak sürdürdüğü varlığı bu çokuluslu muhteşem şirketlerin varlığının sürmesi, daha doğrusu biçim değiştirip coğrafi olarak yayılma başarıları uğruna sona erecek. Paul ölümüne giderken bu şirketler ikinci şehri kurmak üzereydi.

Fight Club var, Metropolis var ki Lang'ın adı anılır bir yerde. Karakterler bir tık daha fazla, uzam daha geniş, bu açıdan farklı bir Ballard romanı olmuş. Bir de muhteşem tabii. Çünkü Ballard.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder