14 Aralık 2017 Perşembe

Thomas Bernhard - Çocuk

Başa dönüş. Çocukluğun daha soğuk geceleri. Bisiklet macerasıyla başlayan bir serüven, ancak çocukluğun cesaretiyle yaşanacak türden. Bernhard vasisinin bisikletiyle -vasisi Polonya'da, ordu Rusya'ya hareket edince bataklıkların ve soğuğun içinde geçmişini hatırlamaya çalışacak, hatırlayamayacak, orada ne aradığını düşünecek ama düşünemeyecek çünkü soğuk- otuz altı kilometre ötedeki Fanny Yengesini görmeye gidiyor, elit insanlar olarak gördüğü bisikletçilerin bir parçası olduğu için mutlu. Herhangi bir şeyin bir parçası olduğu için. Aitlik arayışı Bernhard'ın en büyük hayal kırıklıklarına yol açtı sanırım. Yolda zinciri koptu, ayağını yaraladı ve sığındığı evin çocukları tarafından sabaha karşı kendi evine getirildi. Çekilecek derdi var, ailesinin dünyasına bu dert yoluyla girilir, çıkılmaz. Annesi için dünyanın en kötü çocuğu, en yaramazı, babasının kopyası olduğu için annesinin öfkesini boşalttığı kırık bir küp. Adam ortadan kaybolduktan sonra annenin öfkesi çocuğa yöneliyor ve Bernhard için korkunç bir çocukluğa yol açıyor bu. Büyükbabanın yakınlığı ve entelektüel birikimi olmasa intihar ederdi. İntiharı çok düşündü, büyükbabasını üzmek istemediği için intihar etmedi. Kendisini asabilirdi, asmadı. Büyükbabanın kendi intiharı için sakladığı silahla mirası devralabilirdi, bunu da yapmadı. İntihar tehditleriyle aileyi sürekli bir bunalıma sokan büyükbabanın sıkıntılarını miras almıştır Bernhard, uzun vadeli bir ölüm. İnsanlar, devletler, şehirler ve benzeri sıkıntılar hayatını borçlu olduğu büyükbabasından mirastır ve daha kötü bir sonuca yol açar, beliren katıksız nefret bütün paradigmayı değiştirir, etkisi altına alır, yaşama açılan bir zihni tahammülsüz, çıkışsız bir hale getirir. Anneye duyulan öfke de bunun bir parçasıdır. Anne zamanında bale eğitimi aldığında büyük bir balerin olacağı düşünülmüş ama baleyi bırakıp çalışmak zorunda kalmış, ailevi meseleler. Babasının -büyükbabanın- gölgesinde var olmaya çalışmış. Parlak bir zihin ve aynı ölçüde parlak problemleri kadının hayatında aşılamaz bir dağ olmuş, babaya karşı duyulan sevgi ve nefretin orta yerinde sabit, kımıltısız bir yaşama dönüşmüş. Sevdiği adam da ortadan kaybolunca bir Bernhard kalmış ortada, kardeşleri hakkında çok az şey biliyoruz ama onları da sevmiyor Bernhard, beşlemenin ilk kitaplarında şöyle böyle görmüştük onları ve haklarında pek de iyi şeyler söylenmiyordu. Tiyatronun figüranlarıydı onlar, Bernhard kendisini eve götürecek insanları beklediği meyhanede diğer insanlara bakarken de benzer duygular taşıyordu. Gerçek insanlar, yapay olanlar, uyum sağlayanlar ve dışlanıp sürgün edilenler, kendileri olup buna pişman edilenler, kendileri olamayan ve ne istediğini bilemeyenler, ne istediğini bilemeyip ne istediğini bilen insanlara acı çektirenler, bu acılar için karşısındakini suçlayanlar, kendi sorumluluklarını başkalarına yıkmaya çalışanlar, başkaları onları severken aslında içten içe onlar için tarifsiz bir öfkeyi içlerinde büyütenler, yıkımı getirdikleri zaman kendilerinin nasılsa öyle olduklarını söyleyenler, sevgileri katledenler, umutları yıkanlar, ölüme doğru amaçsızca yürüyenler, hepsi o meyhanede, sokakta, işte, evde, Bernhard için her yerde ve onlardan kaçış yok, en iyileri bile ne istediklerini bilmiyorlar, en iyileri bile kendi yükleriyle geliyorlar ve yüklerini başkalarının omuzlarına bırakıyorlar, geri çekilip izliyorlar, sadece izliyorlar. Yardım çağrılarına kulak vermiyorlar, kendilerine gömülmüş durumdalar ve çıkamıyorlar, We are here to help each other get through this thing, whatever it is, diyen Mark Vonnegut'ı açıkça aşağılıyorlar, konfor alanlarını başkalarını yıkmak adına korumaya çalışıyorlar ve daha çok şey yapıyorlar, Bernhard bunların hepsini, hepsini anlatıyor ve kendini gizlemiyor, kendini açık ediyor, kendini açık ettiği ölçüde gerçekliğinden şüphe duyuyor, hiçbir düşüncenin sözcüklerle tartılamayacağını biliyor, yazdıklarının gerçeği yansıtmadığını da, kendi gerçeğinden kurtulmak için anlatıyor, kendi yaşamını kesip biçerken acılarını da parçalamak için anlatıyor, öfkesinden kurtul(ma)mak için anlatıyor. Bernhard anlatıyor. "Önemli olan tek şey, her daim etkin olmaktır, hiçbir zaman pasif olmamaktır." (s. 17) Mücadele. Yoksullukla boğuşuyor aile, kurtulmak için oradan oraya taşınıyorlar, büyükbabanın yazdığı kitaplardan gelen parayla ayakta durmaya çalışıyorlar ama beceremiyorlar, annenin vasiyle tanışması da büyükbabanın yazar çevresiyle kaynaşmasından sonra gerçekleşiyor ve evleniyorlar, Bernhard için büyük problem, annenin öfkesi vasiye geçiyor ve çocuğun yok edilme süreci hızlanıyor, hızlandıkça büyükbaba yavaşlatıyor ama Yok Etme'nin amcasının söylediğinin doğru olabileceğini düşünüyorum, Hakkari'de Bir Mevsim'de de aynı şey söyleniyordu, belki de o dağ başında/o duygusal çoraklıkta dünyanın döndüğünü bilmemek/insanların yıkıcılığını bilmemek daha iyidir, çok daha iyidir, en iyisi odur çünkü dünya ağrısı içte bir yerlere çöker ve gitmek bilmez, daha fazla bilmek dünyayı arkada bırakmak demektir, giderek yalnızlaşmak demektir ve bunun kişisel yaşam için hiçbir faydası yoktur, zararı büyüktür, her bir metin, film, her ne varsa, kişiyi çürük toplumsallıktan ayırır. Faciadır. Arkadaşlar ortadan kaybolur, insanlarla iletişim kanalları kalite farkından ötürü işe yaramaz hale gelir, Bernhard çocukluk arkadaşlarının ve uzunca anlattığı ailesinin kendisiyle olan farklılığını böyle anlar. Yakınlık kurduğu insanlar bir süre sonra yaşamından çıkar, ancak yıllar sonra, kırk beş yaşına geldiği zaman görür bazılarını Bernhard, mezar taşları soluktur, akılları kaçıktır veya yıkımın sayısız yüzünden birini taşırlar. Avusturya onları mahvetmiştir, sanatçılarını, çocuklarını ve içtenliği mahvettiği gibi. Alman işgali sırasında Nazi tayfayla gönülsüz olarak takılan, altına işeyen ve annesinin işenmiş bezi herkes görsün diye caddelere bakan pencerelere astığı zaman utancından ne yapacağını bilemeyen Bernhard için kurtuluş sadece yaşamaktan ibarettir. İntiharsız, kurmacasız bir yaşam. Olabildiğince kurmacasız ya da kendi iddiasıyla tamamen kurmaca. Ticaret okuluna kaydı yapılır ve çember tamamlanır, başa dönülür, beş parçalık otobiyografi sona erer, Bernhard'ın diğer metinlerinin leitmotiflerini kendi yaşamında bulmak şaşırtmaz, o sadece ne yaşanmışsa onu yazmıştır, kendisi ne yaşayabilmişse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder