19 Mart 2018 Pazartesi

Eduardo Galeano - Hikâye Avcısı

John Berger, Galeano'nun "dünyanın vicdanı" olduğunu söylemiş. İnsanların sıklıkla ortadan kaybolduğu, faili meçhul cinayetlerin ata sporu haline geldiği bir kıtada doğup büyümenin etkisi olsa gerek, bir de pırıl pırıl bir vicdanın tabii. Sürgün edildiği ülkesine on iki yıl sonra döndüğünde yapılacak çok iş olduğunu görmüştür. Sadece ülkesi için de değil, bütün dünya için. Vicdan defterleri diyeceğim Galeano'nun kitapları için. Kürenin her yerinden ortak hikâyeleri taşır bu defterler, özgürlük ve adalet arayışını taşır, arayış sırasında yenen kurşunları taşır, bu yüzden bütün kurşunların toplamı kadar ağırdır, ruhta korkunç bir yüke dönüşür. Dünya bu kadar acıya rağmen yine iyi dönüyor.

Galeano'nun son kitabı bu. Yayıncının Notu bölümünde birkaç açıklama var. Kitap 2014 yazında tamamlanmış, sonrasında Galeano yeni metinler yazarken hayatını kaybetmiş. O metinlerden birkaçını buraya almışlar, ölümle alakalıymış onlar, buraya cuk oturmuşlar.

Zaman Değirmenleri'nden birkaç başlık alayım. İlkinde rüzgârın izini sildiği martı, yağmurun izini sildiği ayak izi ve güneşin izini sildiği zaman var. Entropik bir yok oluş, her şey birbirini belirsizleştirir. Belirsizliğin içinde: "Öykü anlatıcıları yitik hatıranın, aşkın ve acının görünmeyen ama hiç silinmeyen izini ararlar." (s. 11) Mite dönüşen hikâyeler insanların arketipik kodlarına işleniyor ve varlığını sürdürüyor, hikâye yayıldıkça insanlığın duygu mirası da korunmuş oluyor. Kolektif hafızamızı hikâye anlatıcılarına borçluyuz, yazıdan önce.

Yolculuğa Övgü nam başlık. Binbir Gece Masalları'ndan bir alıntı. Çekip gitmeye, her şeyi terk edip çekip gitmeye dair. Hemen üzerime vazife, Cendrars'ı anımsadım. O da benzer bir şey söylüyordu:

"Seviyorsan gitmek gerek / Karını terk et çocuğunu terk et / Kadın erkek dostunu terk et / Kadın erkek yârini terk et / Seviyorsan gitmek gerek"

Kuşluk. Kuşlar pasaportsuz, gümrüksüz göçmenler. Yola düşme konusunda Galeano'ya model olmuşlar. Kuşlardan diğer hayvanlara ve tanrılara, pek çok hikâye. Meksikalı gece tanrısı Tezcatlipoca'nın Güneş'e meydan okuması ve ikisinin buluşmasıyla doğan güzelliği her gün görüyoruz. Pek çok kozmogoniden biri bu, en güzellerinden. Mitoloji karışıyor işin içine tabii, Odisseas okyanusu gören ilk Yunan ve öteleri merak eden ilk insan olması da muhtemel. Rüzgârların ve denizin ötesinde çok büyük bir gizem vardı, iki bin yıldan çok daha uzun bir süre sonra Batı dünyası bu gizemin farkına varacak ve onu mahvedecekti. Bu noktadan sonra kaşiflerin rezilliklerine geliyor Galeano; yerlilerin cahil olduklarını söylemeleri ve Şeytan'ın onlara musallat olduğunu iddia etmeleri başlangıç. Eşitlikçi toplumlarında kadın ve erkek ayrımı yoktu, Batılılar kendi kadınlarına da aynı eşitlik bulaşır diye korktular. Yerli tanrılara karşı açtıkları savaşa "putperestliğin kökünü kazıma" dediler. Sanatçılarının eserlerinde yerliler kel ucubeler olarak gösterildi ama Amerika'da tek bir kel bile yoktu. Hayali canavarlar çizildi ve Amerika'nın bu canavarların istilası altında olduğu söylendi. Amerika'yı yaratırken Tanrı'nın elinin titrediği söylendi. Kıta yozlaştı, birkaç yüzyıl sonra özgürlük yanılsaması altında insanların ulu orta öldürüldüğü bir yer haline geldi.

Günümüzde acılar kimlik değiştirmiş dahi değil, asırlar boyunca süren katliam sürüyor. Jorge, mafyanın maşası olan yirmi yaşındaki adam onca insanı öldürdükten sonra günah çıkardı, birkaç yıl sonra ölüm listesine giren kendisiydi, çok şey biliyordu. Ölüm listeleri uzundu, grev yapan işçilere ateş açılabiliyordu ve oradan geçmekte olan bir adam kurşunlanarak öldürülebiliyor, gömülürken bir binbaşı adamın cesedine üç kurşun daha sıkabiliyordu, ölünün ölülüğünden emin olmak için.

Galeano'nun kurduğu mekân-tarih ilişkileri de hoş; Tarihle Dolu Kafeler'de Zola'nın, Troçki'nin, Lenin'in, Pessoa'nın, Picasso'nun ve pek çok ünlünün kafelerde başlayan hikâyeleri çok iyi. Bir de kahve olayını anayım, Waka'nın gözyaşlarından doğan kahve Etiyopya'dan Amerika'ya getirildi ve köle Afrikalıların acıları için üretildi, onların gözyaşları oldu. İncelikli bağlantılar konusunda Galeano çok başarılı. İnsanların hafızasından doğan bir şehri de anıp bahsi kapıyorum: Hitler tarafından yerle bir edilen Leningrad, fotoğraflardan, çizimlerden, sakinlerinin hatıralarından tekrar dünyaya gelir, hemen hemen aynı biçimde inşa edilir. Müthiş bir hikâye bu.

Yüzden fazla hikâye var, hepsi çok etkileyici. Notlar da almışım ama benden bu kadar, mutlaka edinin ve okuyun isterim.

5 yorum:

  1. Ay bu harikaymış Utku muhakkak okuyacağım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu okursan yaşam enerjin üküyüz kat artar, üstelik çimenlerde çıplak ayakla yürümek istersin.

      Sil
    2. TAM BİR BAHAR KİTABI O ZAMAN! YİHA!

      Sil
  2. İsmi ilgimi çekmişti zaten , konusu da güzelmiş. Okunacaklar listeme ekleyeyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da anlatamadım ama bu kitaptaki metinler pamuklara sarılmalı.

      Sil