17 Mart 2018 Cumartesi

Tomris Uyar - Aramızdaki Şey

Tez şu aralar canıma okuduğu için kısa şeyleri kısa kısa anlatacağım. Öyküler kısa şeylere girmiyor gerçi, başlı başına bir dünyaları var. Füsun Akatlı'nın Tomris Uyar hakkındaki yazısında birçok dünyayı görebilirsiniz, Öykülerde Dünyalar sıkı kaynak. Bunun dışında 70'li yılları öykünün zirvesi sayıyor Akatlı, Uyar'ı da biricik bir yere oturtuyor. Necip Tosun, Uyar'ı "diyaloglarla kurulan oyuncullukla" ilişkilendiriyor ama kırmızının tekrarı dışında pek bir oyun olduğunu sanmam. Kurmaca karanlığın diyaloglarla açılmasının "oyun" olgusuyla pek az ilgisi var, en azından Uyar'ın öykülerinde böyle. Calvino'nun diyaloglarla oyunları, onlar "oyun" işte. İki karakterden birinin konuştuğu, diğerinin dinlediği bir öyküde konuşan karakter, ikisinin arasında yaşananları biçimlendirir, hatta dinleyenin silah çekip konuşanı vurduğunu da konuşan tarafından öğreniriz. Uyar'daysa bilinçli bir çaba var, aydınlık yaratma çabası. Okurların kopmamaları için. Diyalogların yer yer tavsaması bu yüzden; iki insanın birbiriyle o şekilde konuşmayacaklarını biliriz, sanki tiyatro sahnesindeki oyuncularmış ve izleyici hiçbir zaman unutulmuyormuş gibi. Karakterlerin o an düşündüklerine ve yaptıklarına dair araya sıkıştırılan minik detaylar da çoğu diyaloğu kurtarmaya yetmiyor, kurmacanın sivri köşeleri bir şekilde iz bırakıyor.

Aramızdaki Şey öyküsü böyle değil mesela; Uyar'ın en sonda yer alan Öykülerin Başı-Sonu bölümünde anlattıklarından yola çıkarak söylenebilir ki bu öykünün kurulduğu nokta yaşanmış olayların tam ortasında yer alır, dolayısıyla kurmacayla gerçeğin kesiştiği en geniş alanı içeren bu öykü, kitabın en başarılı öyküsü olabilir.

Aramızdaki Şey, anlatıcı/Uyar açısından çözülmeye çalışılan bir yakınlığı, ilişkiyi anlatır. Girer girmez anlatıcıyla -kadın- adam -erkek- arasındaki Duras muhabbetiyle karşılaşırız. İki mesele; aşık olan kadın ve aşık olmayan adamın anlatıldığı Mavi Gözler Siyah Saçlar'ın bir benzeri, kadın tarafından yazılacaktır ama adam -kadının öğrencisi- aralarındaki ilişkinin o metindekine pek benzemediğini söyler. Buradan ikinci meseleye atlayabiliriz, birbirlerine dokunabilmişlerdir. Adamın öğrencilik zamanında ikisi arasındaki ayrıntılar, anlatıcının adamın ellerindeki inceliği ve ruhundaki acıyı görebilmesi, bazı kozaların ölümü çağırabilecek olsa da kırılmaması gerektiğini anlaması, bir sürü hassas nokta var. Çok derinlerde bir yerlere dokunan anların karşılığının bir başkasında hissedilmesi, aradaki şey bu. Anlamaya çalıştıklarınca uzaklaşan bir şey.

Turgut Uyar'ın sofrayı kurduğu bir öykü bu, adam eve geldikçe salatayı hazırlıyor ve üçü yemeklerini yerlerken mutlular, bu kadarı da yeterli. Son diyalogda adamın çocukluk acılarından birinin, rakı kokan bir kadının ağzının erkeklik modelince dışlandığının son bir kez anımsanmasının ardından gelen vedalaşma faslında bir daha araşmayacaklarını öğreniriz. Belki de birbirlerini anlamaya yaklaştıkları içindir. İnce bir çizgi; aşılmaması gerek. Aralarındaki şeyi sorgulamayan insanların yıllar sonra görüştüklerinde aynı heyecanı sürdürmeleri hoşuma gider. Korkutur da aslında. Kötü bir haber, uzaklık. Üzülecek bir şeyler var. "Genellikle gülmeyen, bu yüzden içe kapanık sayılabilecek maskenin benim uğruma sıyrılışı az bir ayrıcalık değildi." (s. 7) Sıyrılışlara, maskelerden kurtulmalara yok açan şeyi bir daha bulamamanın korkusu.

Sonlara doğru anlatıcı, yakın bir dostundan aldığı haberle adamın öldüğünü öğrenir. Çok incelikli, özgeci ve Tezer Özlü'yle Sevim Burak'ı sıkı okuyan biriydi. Anlatıcı son cümlesinde adamın o şeyi, aralarındaki şeyi çözüp çözemediğini merak eder. Her şeyi bir zemine oturtma çabası. Yarıda kalmışlıktan kurtulmak için. Çoğu şeyin yarıda kalmasına tepki.

Bahsettiğim son bölümde yakın dostun Bilge Karasu olduğunu öğreniriz, öyküde adı verilmez. Göçmüş Kediler Bahçesi'ndeki ithafta -Turgut ve Tomris Uyar için- "tahin-pekmez" günlerinin bahsi geçer, bu bahis bu kitapta bir öykü olarak karşımıza çıkar. Bir de kırmızı meselesi vardır, başka öykülere açılır kırmızı. Aramızdaki Şey'de kıpkırmızı tül.

Lal'de Kırmızı Biber nam dayının radyo programını dinleyenlerin mektupları. Farklı yazı karakterleri, harflerin farklı büyüklükleri, yazım hataları, bir sürü şey, duyguların biçimlenmesinde etkendir. Bir mektupta adamımız Biber'i tehdit eder, kadınları dolduruşa getirmek Türk delikanlısı için affedilmez bir olaydır ve karşılığı vatan için, millet için falan verilir. Bir başkası, kadın, yalnızlığını anlatır ve Biber'e yürür. Bir başkası, yazar, Biber'in ne yaptığını anladığını söyler. Herkesin bir fikri, söyleyeceği bir şey vardır, herkes kendini açık eder. Herkes kendini boşluğa bırakır, boşlukta anlatılanlar yankı bulmaz, yankı bulmayan anlatı var olmamış gibidir. Var olduysa eğer, bu düşünceyle şunu izlemekten bıkmayacağım.

Diğer öyküler de iyidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder